Çocuklarımıza oyuncak seçerken hangi kriterleri dikkate alıyoruz?
Fonksiyonu mu?
Eğiticiliği mi?
Malzemesi mi?
Çocuğumuzu oyalayacağı potansiyel süre mi?
Fiyatı mı?
Sürdürülebilir olması mı?
Dürüst olalım.
Eğiticilik ve onları oyalayacağı potansiyel süre ilk sırayı alabilir çoğumuzda, ardından da genellikle fiyatı gelir diye tahmin ediyorum. Pandemi çoğumuzu öyle bir kafesin içine koydu ki, herhalde bir yıl önce bize birisi böyle bir senaryo ile gelse kesinlikle ona hayal gücü yüksek biri gözüyle bakardık. Çoğumuz evimizde ya da kendi mini döngümüzde çekirdek ailemizle, en sevdiklerimizle bir köşeye sıkışmış hissediyoruz kendimizi. Eski düzenimizde olsa bu bize belki bir tatil senaryosu gibi gelebilirdi, fakat neredeyse bir seneyi devirmeye yaklaştığımız şu günlerde her birimizi psikolojik olarak ayrı ayrı sınayan bir döngünün içerisindeyiz. Ebeveynler olarak bizler hem çocuklarımızla olmak, hem işlerimizi sorunsuz yürütmek, hem kendimize vakit ayırmak, hem de çocuklarımızın okullarına tam ilgiyi verebilmek istiyoruz, ama oluyor mu sizin evde? Siz başarabiliyor musunuz yani?
Ben, şahsen başarabildiğimi hiç düşünmüyorum. Mükemmelliyetçiliği bir yana bırakalı da çok oldu. Hayatta kalmak, gereğini elinden geldiğince iyi yapmak ile yaşadığın andan keyif almak arasında bir yerlerde gidip geliyorum çocuklarıma karşı çokça vicdan azabı hissi ile taçlandırarak bu durakları; çünkü bir anne olarak biliyorum ki daha iyisi mümkün ve ben bu pandemi şartları altında asla tam potansiyelimi kullan-a-mıyorum.
Bu durumda tam potansiyelimle kendimi çocuklarıma adayamayınca elbette devreye oyuncaklar ve yaşlarına göre sanal oyuncaklar devreye girmekte...(hiç istemesen de!) Online eğitimin önünü açtığı bu sanal dünyada frene basıp beyinleri bizden çok daha farklı şekilde çalışan bu yeni çağ çocuklarını bazı şeylerden alıkoyabilmek de imkansıza yakın. Her ne kadar ebeveyn kontrollerini de açsak, limitler de koysak istediklerinde her zaman bir yol buluyorlar. O nedenle ben tüm bu teknolojik aşırı yüklemeyi dengelemek için elimden geldiğince "old school" yöntemlere başvuruyorum. Yani eski usulde yapılmış oyuncaklar, onları yaşlarına göre cezbedebilecek aktiviteler ve belki anne faktörünün oyunculuk yeteneğine bakacak şekilde hikaye okumak ya da anlatmak, mümkünse neredeyse hikayeyi çocuklara yaşatmak :)
En keyif aldığım onları eski tip, hiç bir teknoloji içermeyen doğal ahşap oyuncaklarla oynayıp yüksek konsantrasyon içersinde vakit geçirirken seyretmek. Dikkat ettim bu tip oyuncaklarla oynarken tartışma da daha az çıkıyor aralarında... Henüz nedeni konusunda netleşemesem de bu oyuncakların onların ritimlerini de düşürüp sakinleştirdiğini düşünüyorum. Ahşaba dokunduklarında farkettim ki onlara legolara dokundukları gibi de dokunmuyorlar... daha nazikler, oysa legolar havalarda uçusuyor. Ahşap parçalar ise nazikçe yerleştiriliyor. Bir de hikaye yaratmaları beni çok umutlandırıyor, ekran karşısında olduğu gibi hazır bir hikayeye konmayıp kendi yollarını kendileri çizdiklerinde benden mutlusu yok! Tabi bir de o oyuncakların çoğu benim atölyemden çıkmış, çoğunda benim el emeğim varsa ve bu oyuncaklar onlara ve doğaya zarar vermiyorsa değmeyin keyfime! :) Evet, itiraf ediyorum, atölyemizdeki tüm oyuncaklar ve çoğu aksesuar ilk başta kendi çocuklarım için yapıldı, ihtiyac hissettik, tasarladık, ürettik ve çocuklarım benim ilk deneklerimdi. Onlar oynayıp beğendikçe hmmmm dedik ve zaten bu güne kadar neredeyse hiç reklam yapmadan bu şekilde organik olarak gelişti Happy Cove Studio ailesi.
Kısacası ben çocuklarımı ne kadar plastikten, hazır yapılmıştan, yapaylıktan ve hayalgücü düşmanlığından koruyabilirsem o kadar daha iyi bir anne gibi hissediyorum kendimi; peki ya siz?